Tuba Büyüküstün ve Kenan Ece, doğa ve aşkı konu alan filmin yıldızları.
Gönderilmemiş Mektuplar'dan tam sekiz yıl sonra dönüyor, Yusuf Kurçenli. Onun aynı zamanda, belleksiz sinemamızın neredeyse unuttuğu Ölmez Ağacı, Gramofon Avrat, Karartma Geceleri veya Raziye gibi çok güzel filmlerini de hatırlayalım şöyle bir... Yüreğine Sor, sinema dilinde devrim yapacak bir film değil. Çünkü çok klasik bir dille anlatılmış. Çok klasik ama çok güzel. Güzel, ama çok klasik...Neyse, bu tekerleme böyle gider! Ama Kurçenli'nin belki olgunluk ürünü olan film, önemli şeyler anlatıyor. Ve de onlara en uygun sinema dilini yakalıyor. Aslında olağanüstü ama son dönemde fazlaca gösterildiği için sıradanlaşan Karadeniz mekânlarında çekilmiş film. Ama zaman olarak farklı: 1870'lerin Osmanlısı dönemi. Tanzimat'ın getirdiği yeniliklerden biri, Osmanlı tebaasının artık dinine göre ayrımcılığa uğramaması, herkesin devlet katında eşit olması. Bu Doğu Karadeniz köyü için bu önemli, çünkü köydeki yoğun Ortodoks nüfus, yıllardır kendisini Müslüman olarak tanıtmış. O çevrede mütevazı bir aileden Mustafa'yla zengin kızı Esma'nın aşkları, öylesi bir reformun eşiğinde bile engel dolu ve bu ilişki sonunda, bir 19. yüzyıl Romeo ve Jülyet hikâyesine dönüşecek gibi... Film, görsel açıdan nefis bir pastoral senfoni gibi başlıyor. Doğa ve onun önünde kültürleri, inançları ve gelenekleri birbirine karışmış insanlar. Kurçenli, bir bel-geci titizliğiyle, bu karmaşık kültürün hemen tüm ögelerini bizlere sunuyor. Özellikle 'bıçak dansı' gibi sahnelerde, folkloru aşıp görkemli sinema anları yaratarak... Sonra hikâye drama doğru kayıyor. Önümüzde oluşan aşk üçgeninin trajik yönelişini kim engelleyecek? Ama, daha da önemlisi, tıpkı bugünlerde olduğu gibi Batı'nın dayatmasıyla başlatılan reformlarla amaçlanan hoşgörü çağı, kolay kolay gerçekliğe dönüşecek değil... Özellikle finale doğru yoğunlaşan unutulmaz bölümlerin gösterdiği gibi. Ölen yaşlı adamın karısı (muhteşem Ayla Algan), Müslüman diye bilinen ölünün başucunda Kur'an okuyan hocaya karşı gitgide yükselttiği sesiyle bir Ortodoks duası başlatırken veya camideki cenazenin başucunda, birden eşinin aslında Hıristiyan olduğunu haykırırken, tüylerimiz diken diken oluyor: İnsanlarından inandıkları dini uygulamak ve dualarını bildikleri gibi yapmak özgürlüğünü esirgeyen hangi rejimin yanında olabilirsiniz ki? Ve film, gerçekten de unutulmaz bir finalle noktalanıyor. Belleklerinize yerleşip hiç çıkmayacak türden... Fransız Colin Mounier'nin görüntüleri, biraz aşırı kullanılmış olsa da güzel müziği ve tüm oyuncularıyla, bu görülmesi gereken bir film. Özellikle ön plandaki üç genç oyuncuyu kutlamak istiyorum: Tuba Büyüküstün, Kenan Ece ve Hakan Eratik... Benim hiç tanımadığım bu üç güzel ve yakışıklı insan nereden çıktı? Rollerine sapına dek asılmış ve başarmışlar. Bravo...
YÜREĞİNE SOR ***
Yönetim ve senaryo: Yusuf Kurçenli Görüntü: Colin Mounier Müzik: Ayşenur Kolivar, Ayşe Önder Oyuncular: Tuba Büyüküstün, Kenan Ece, Hakan Eratik, Aliye Esra Salebçi, Alp Öken, Ayla Algan, Hakan Karahan, Ayşe Tunaboylu, Civan Canova.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]